Kayıtlar

2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

geisha IIı

geisha IIı k andırmacıktan inanç kurmak kan depolu vücutlarla bir yere varmamız gerekiyordu ;sonunda en özlenen o oldu an'ca temel atmak baştan aşağıya öyle sert öyle kadın ki öyle ki bilmeden dersin hiç kadar masum değildik cama kalacak son buhuyu da alır giderdik gitlercesine bir git daha doğardı an'ca giderdim kan hızlanır kan an kadar hızlı kadının anıları küstah küstah kadar rezil öyle sert dökmelik ki öyle destursuz ki bilmeden dersin temel olduğunda baştan aşağıya duraklamarlardan sonra bir sigaran vardır yakamadan içmişsindir üstüne yakmış olursun ateşini şimdiki sessizliğini. k-an'ca geisha'nın saçları kısa kısa yaşamlar kadar üzgünrengi kısaları uzunca bırakan ayakkabıları boncuk kısaverengi ve döktüğümüz her hava-soluk uyutuyor anılarını k-anılarını arıyor an olup su olup kayboluyor ceketimin altında araları yanıyor tuzak olmuş kanıyor geisha kanıyor an kadar su kadar kanmalardan kırmızı sıcak siyahı beyazdan çalınak renk siyahtan bürünmüş ak bir kadın kan be...

İyi ki Hal

sevgi "git" doğurur bazen çoktan ölmüş olması gereken hatta hiç olmaması gereken bir ananın katil doğuruşu gibidir gözlük merceklerinden kim gözüyle bakacağın belli olmaz biri bir çizik atar dünyan yarılır en basiti sevgilin yere düşürür üstüne kahve döker sonra ufaktan ezer ayağıyla o kızın ayağını kırıp masayı da yakamazsın işte, (kahveyle ne yapılır bilmiyorum dökülmüş bir kere) ne zaman gitmen gerektiğini bilemezsin öyle teyyareden bir haldir. sevgi "barış" da doğurur bazen barış efendi çocuktur falan derken bir gözlüğün vardır yine senin o onu görmez neyseki (öyle pisliktir) iyi olmak iyiyse ki değil "git" gibi bir şey olmuş hallerin durumu karışık karışıklık iyidir (demişiz ve...) tüm çocukları yemişiz kahveyle ne yapılır bilmediğimiz halde bir içmelik tutmuş bizi uyuyamıyoruz "git"melik çıkmış başımıza sevgiden kimdendir asıl hiç belli değil öyle belirsiz ki sevginin doğuşuna gecelik eden o gün gelse "git"i alacak, eminim. 20kasm...

Bird all we

bird me Ses olduk, hertarafımızdan notalar sarkıyor... Gözlerimizden akan, dudaklarımızla temizlediğimiz yüzden geçen harflerin eğrik sarkık iki çengelde asılı kalış hatıralarımız. Öyle çalıyor ki duyamıyoruz. Sonralarımıza da asılan birkaç çengel ve ip çekilmiş yalnızlığımız. Ona ne olmuşsa.. bana soğumuş. İki balkon arası sarkmış hallerim. Mırıldanıyor hallice ve aslında hiç bence değil. Sevmemişse beni, aralıklarla ocak tutmuş bir martıyla eylülü düşünürüm. Dolanır zevzeklikleri insanlığın, hiçsizliğe hiç gelişler. Bir pencere kenarında tütsüleniyoruz şimdi. Hiç-birliğimizi kutlayıp her günü bizden sanıyoruz, öbürtürlü deli oluyoruz. Haksız da olmuyoruz... Öyle çalıyorduk ki duyamıyorduk. Konuştukça kısıldık.. Bir birey olup balık besleyecektik evet. Balıklara yem verip keyfi günlere göre sularını değiştirecektik. Herşey güzel olmaya yakındı ki,.. balığımız ölecek diye düşünür olacaktık sağanak bir kan akışında beynimizin. Ve tüm sepya tonları karartı bulayacaktı içine tek bir ak dü...

Karakalemden beyaz mürekkep akan sen

kahverengi içli dışlı bir intihar renginden doğan bir örümcek hayali birkaç tutanak ve üzüm suyunda ekşiltilmiş bir zerafet zımba gibi basarken yüreğine sen atacı seçip kendini bir saate tutturdun rotası bir omurilik olan kadıncık inkilap tarihinin ölümsüz kahramanı karakalemden beyaz mürekkep akan sen iteligin pelerisinden sarkiyorsun simdi ataç olali bir minik adım geçti bir gölgecik tutunası bir saate bakip geçtin çarşafının üstünden sonbahar solukları sonra camlarin kış ugultusunda ve kalbin yaz gibi çarpıyor yazıyorsun korkunun eşgali burnundan sarkıyor hastasın diyorum hasta tutanak hazırladım yazamıyorum halsizliğin kıyısına vurmuş bir silgi zayıf ve delik yosun tutmuş bir benlik tuzlu suyun atar damarında karakalemden baska hiçbir şey değildi beyazin kustugu bu murekkep 31.03.2008

İçmeseydik

içmeseydin bu kadar. bırakacağım sigarayı sen bıraktım say ben öyle saydım nasılsa görmüyorsun nasılsa görmüyorum cemreyi öpmüştüm ben sonra o kaçtı ben de kaçtım öyle bitti kısa ve öz en güzeliydi yaralar var elimde hergün başka bir yara kablolarla çevrili bir kaç iklim sonra sen kış ben sonbahar yarası içtiysen o kadar.. içmeseydim bu kadar. bırakmıştım sigarayı sen bırakmışım diye saydın nasılsa görüyordun dünden yalandı kirpiklerin gözcülük ediyor sen boş bir anında yıkıyordun onları adına ben diyordun ben oralara hiç gitmemiştim sen arada geliyordun cemre bir güz düşüydü düşmelik anıların hatrına düşmüş bir düşük bir anne feryadından sabahlamaya yakın son model yalanlar gibi son sürat yaşamlar gibi görmedin say öpmedim sayıyorum ben cemreyi sigarayı bırakmak sorun değil nefes alıp vermek gibi bir alışkanlığımız var iyi olmadığın halleri de severim ben içeriği bir mavi sonrası karayabilen izmaritlerimizi topraklara afişleyerek al götür der gibi bu piçi bir güzel halletmişizdir o gü...

Düz yazı

sen kendi gözlüklerinin çerçevesinde boyanmışsın. ve tanrının sana verdiği güç kollarının altından ter olarak akmasına izin veriyorsun sonra buna saçmalık diyorsun neydi ki saçmalık üzüm sapı gibi sarkmana neden oluyor? hangi körün elinde değnek oldun da, çarpmadığın yer kalmamış. vurmadık göz kalmamış ve evlerin kapıları hep sen mühürlü. görüyorlardı da konuşabiliyorlardı da onlar bir bitki kadar duraklamaları olsaydı da sivrisinek kadar heyecanlıydılar kan avına çıkar gibi. hayata... kalabilirdik gitmeden... bir ressamın üstüne bulaştırdığı ağlak bir boya kadar gülünç ve değiştirilesi hemen. gidemeyebilirdik de kalmadan. bir körün gözüne sivrisinek konup, ilham dediği şeyi gördüğünde. dün kadar samimi ve uzak bir şekilde izleyebilirdik, mühürlerimizi. unutmuşuz gibi, her an bitti bitecek telaşında ve artık yeter diyeceğimiz an gibi kusmak olmazdı henüz görmeden. ağlak renkli bir boya kadar yapış yapış, taze... 06.09.2008

Bunu da ben yazdım

okursan yazıya bir faydan yok. tam şu vakte! okumanın bir faydası yok kendini sorgula bence. yazıyorum ben okumak için arada kendimi sormak için arada kendime sessizliğimi ya da münafık aşkların da gölgelerinin olduğunu yediremiyorum. oku şimdi bir deneme; sene 1913. hatırlaması çok güç.. bunu birinden duydum çok hoşuma gitti. hatta hayat bakışıma set çekti. hatta başka şeyler de geçti başımdan. aha bak yazıyorum hatta şimdi de... gerçekten hatırlaması çok güç herneyse. unuttum bile.. kendine kalmışlığın verdiği bir huzur vardır ya yavrum.. o bazen sıkılıyor. huzur da sıkılır. onun da canı var. biz huzurlu olunca canı huzurla paylaşırız. ağlayınca damlalar candan ağlar. can dediğimiz iki saplı organ yani kalp. girdisi çıktısı var onunda. devir daym yapar ve hayat herneyse devam eder der saçlarımız. rüzgar eser ve bir meltem gibi düşeriz yatağa olmuşsa gece. aldırmadan uyuruz. kimimiz horlar. şerefsizliktir bu! kendimize kalamamışlığın da verdiği bir huzur vardır ya hani yavrum.. bahset...

Aile dışında ayrı bir oluşum

top oynuyorduk canımız sıkılmasaydı daha da oynardık ... ya da düşmeseydi emin topa yan basıp lifleri kopmasaydı daha da oynardık... alçıya alınmasaydı hayallerimiz bisiklete de biniyor olurduk sonra motor sonra yelken sonra uçurtma sonra araba sonra kamyon sonra tır dı uçaktı bilimum ağır vasıtların- bagaj bölümündeyiz şimdi. taşınıyoruz yeni eve... sigara içiyorduk canımız sıkılmasaydı daha da içerdik ... emin bir baştı bir sondu.. boş bir küllük oldu ben bıraktım gibi bir şey kendimi bıraktım külden olmasaydı parmaklarımız şimdi notaları da içiyor olurduk sonra seni sonra şunu sonra lambaları sonra sokakları sonra şehir di evrendi bilimum ağır havaboşluğunun- kokuşmuş bir iğretisiyiz şimdi. biz bir fotoğrafız iyi kötü kötü kötü... 11 temmuz1764 00:40

"Man on the run" ekabinde..

kırılıp düştüğümüz pencerelerden, ayak izlerimizde yaşayan karıncalar gibi güzeliz. anladığımız malum olup, üsteleriz bir de saçmalıklarımızı. aklımız döner. ve bizim bahtiyarın güzel bir "Nah deyişi" vardır bu duruma. bu durumun insanlarına. elleri kabak olmuş ağzı çekirdek, bir adam. bakan görüyor ki dumanı tütmüyor saçlarının arasından. son ses "Ordinary moment" dinliyor. bir cümleyi anlamak için iki defa düşünen bir gerginlik pıhtısı bu adam. deliriyor çekirdekler, kabaklar. "All I Want" dinliyor şimdi elleri havada. bir şeyler yapacak ama ne.. içinde patlamaya yakın birikmiş hüzün dolu geceler var. ama biliyor ne yapması gerektiğini. su içecek. kabaklar çöpe gidip, çekirdekleri kafasına geçirecek. ve bu kaçan adamın haline bizim bahtiyarın güzel bir "siktirioluşumundan" bahseden bir deyiş vardır. duysanız kaçarsınız eminim siz de.

"ha" de..

b-ölüm I hareketsizce bakıyorum hadi "ha" de sonra bak bana bak bakalım bak yüzüyorum karada ayaklarım ağrık ne olmuş görmüşsek 2 tane kağıt kalem sensin silgi ben tutuşturuyorlar bizi bir beyaz üstü kaçmak gibi bir şey var hani zaman derler gelir verir mükafatı verdi seni bana uzaktan haarı kaçmak gibi bir şey niye var? mükafat mı bu bana zarar mı bilemedim sen söyle zamanı gecenin hangi vaktindeyiz ölüm dedikleri umursanmaz hal travması bakma öyle "ha" de sonra bak bana hareketsizce baktığımda bak bakalım bak.. hadi de ve gel hatta bitsin hemen gelsin güzel olan sen hayalse yutkunursun geçer yine zaman kaçmak gibi bir şey var.. dona kalmış sonların harabından esir düşmüş bir gemim var söyle ona söyle "ha" de. ölüm varsa bak bakalım.. bak. senim ölmüş bir ak üstünden düşmüş bir yanın pak bir yarın kazak sırılsıklam bir perde arkasında korkudan yarına kalamayan bir sakat b-öl.. II insan küsüp nereye aldanır kimin sesinden okur seni sen sen olmadıkça hangi ...

Yıllar önce

kendimi büyük bir aradan sonra tekrar böyle hissetmeme sebep olan durumlar hayatı genişçe sorgulamama itiyor. ve elimde bir şey yok tahminlerden başka. tahminlerin olanağı da belirsiz. zor ve bilmiyorum. sorunlu olacak gibi olursa da.. kendimi çok saf bir şekilde salakça kaptırmıştım ya hani yıllar önce. ben belki daha doğmamıştım. ama hissettiğim aynen böyle... acı verici. ailenle oturmuş bir akşam sofrasında utangaç bir şekilde ağlamak durduk yere gözlerinden damla akacak ve görecekler. çok utanırım. kaçarım... neyse ki kaçmadan bitti. yalnızlığın - körlüğün zirve yaptığı günümden bunlar yine bir şey istemiyorum. yine yarınım karanlık. geleceğim ölüm. evet geleceğim sana bir gün ölüm... ama bu günler gibi bir günde değil. değersiz kaldığın, bağırarak çağrıldığın bir akşam üstü yemeğinden sonra sigaramı yarım bırakıp yine sessizce kaçtım oradan. efendim? dedim... unutmam gerekir bazı şeyleri çünkü bazı şeyler beni unuttu peki bu en sonunda unutulanlar hangi döneme ayaklık edecek hepsi...