Kayıtlar

Eylül, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bird all we

bird me Ses olduk, hertarafımızdan notalar sarkıyor... Gözlerimizden akan, dudaklarımızla temizlediğimiz yüzden geçen harflerin eğrik sarkık iki çengelde asılı kalış hatıralarımız. Öyle çalıyor ki duyamıyoruz. Sonralarımıza da asılan birkaç çengel ve ip çekilmiş yalnızlığımız. Ona ne olmuşsa.. bana soğumuş. İki balkon arası sarkmış hallerim. Mırıldanıyor hallice ve aslında hiç bence değil. Sevmemişse beni, aralıklarla ocak tutmuş bir martıyla eylülü düşünürüm. Dolanır zevzeklikleri insanlığın, hiçsizliğe hiç gelişler. Bir pencere kenarında tütsüleniyoruz şimdi. Hiç-birliğimizi kutlayıp her günü bizden sanıyoruz, öbürtürlü deli oluyoruz. Haksız da olmuyoruz... Öyle çalıyorduk ki duyamıyorduk. Konuştukça kısıldık.. Bir birey olup balık besleyecektik evet. Balıklara yem verip keyfi günlere göre sularını değiştirecektik. Herşey güzel olmaya yakındı ki,.. balığımız ölecek diye düşünür olacaktık sağanak bir kan akışında beynimizin. Ve tüm sepya tonları karartı bulayacaktı içine tek bir ak dü

Karakalemden beyaz mürekkep akan sen

kahverengi içli dışlı bir intihar renginden doğan bir örümcek hayali birkaç tutanak ve üzüm suyunda ekşiltilmiş bir zerafet zımba gibi basarken yüreğine sen atacı seçip kendini bir saate tutturdun rotası bir omurilik olan kadıncık inkilap tarihinin ölümsüz kahramanı karakalemden beyaz mürekkep akan sen iteligin pelerisinden sarkiyorsun simdi ataç olali bir minik adım geçti bir gölgecik tutunası bir saate bakip geçtin çarşafının üstünden sonbahar solukları sonra camlarin kış ugultusunda ve kalbin yaz gibi çarpıyor yazıyorsun korkunun eşgali burnundan sarkıyor hastasın diyorum hasta tutanak hazırladım yazamıyorum halsizliğin kıyısına vurmuş bir silgi zayıf ve delik yosun tutmuş bir benlik tuzlu suyun atar damarında karakalemden baska hiçbir şey değildi beyazin kustugu bu murekkep 31.03.2008

İçmeseydik

içmeseydin bu kadar. bırakacağım sigarayı sen bıraktım say ben öyle saydım nasılsa görmüyorsun nasılsa görmüyorum cemreyi öpmüştüm ben sonra o kaçtı ben de kaçtım öyle bitti kısa ve öz en güzeliydi yaralar var elimde hergün başka bir yara kablolarla çevrili bir kaç iklim sonra sen kış ben sonbahar yarası içtiysen o kadar.. içmeseydim bu kadar. bırakmıştım sigarayı sen bırakmışım diye saydın nasılsa görüyordun dünden yalandı kirpiklerin gözcülük ediyor sen boş bir anında yıkıyordun onları adına ben diyordun ben oralara hiç gitmemiştim sen arada geliyordun cemre bir güz düşüydü düşmelik anıların hatrına düşmüş bir düşük bir anne feryadından sabahlamaya yakın son model yalanlar gibi son sürat yaşamlar gibi görmedin say öpmedim sayıyorum ben cemreyi sigarayı bırakmak sorun değil nefes alıp vermek gibi bir alışkanlığımız var iyi olmadığın halleri de severim ben içeriği bir mavi sonrası karayabilen izmaritlerimizi topraklara afişleyerek al götür der gibi bu piçi bir güzel halletmişizdir o gü

Düz yazı

sen kendi gözlüklerinin çerçevesinde boyanmışsın. ve tanrının sana verdiği güç kollarının altından ter olarak akmasına izin veriyorsun sonra buna saçmalık diyorsun neydi ki saçmalık üzüm sapı gibi sarkmana neden oluyor? hangi körün elinde değnek oldun da, çarpmadığın yer kalmamış. vurmadık göz kalmamış ve evlerin kapıları hep sen mühürlü. görüyorlardı da konuşabiliyorlardı da onlar bir bitki kadar duraklamaları olsaydı da sivrisinek kadar heyecanlıydılar kan avına çıkar gibi. hayata... kalabilirdik gitmeden... bir ressamın üstüne bulaştırdığı ağlak bir boya kadar gülünç ve değiştirilesi hemen. gidemeyebilirdik de kalmadan. bir körün gözüne sivrisinek konup, ilham dediği şeyi gördüğünde. dün kadar samimi ve uzak bir şekilde izleyebilirdik, mühürlerimizi. unutmuşuz gibi, her an bitti bitecek telaşında ve artık yeter diyeceğimiz an gibi kusmak olmazdı henüz görmeden. ağlak renkli bir boya kadar yapış yapış, taze... 06.09.2008